Türkiye’nin F-35 programından çıkartılması uzun vadede avantaj mı?

Roketsan-ATMACA-Banner

Bilindiği üzere Türkiye, geçtiğimiz hafta Beyaz Saray ve Pentagon tarafından yapılan açıklamalar sonucunda Müşterek Taarruz Uçağı (JSF) F-35 Lightning II programından çıkarıldı. Türkiye’nin F-35 programından çıkartılmasının, kısa-orta vadede Türk Savunma Sanayii firmalarımız için olan negatif etkileri tartışılmaz. Ancak, Otonom Lojistik Bilgi Sistemi (ALIS) gibi kağıt üzerinde son derece yararlı ancak gerçekte “Otonom İstihbarat Bilgi Sistemi” olarak kullanılabilecek sistemlere sahip F-35’in, Türkiye’ye verilmemesi Türk Hava Kuvvetleri için avantaj olabilir mi? Bu sorulara, Kübra KULAKSIZ tarafından kaleme alınan bir yazı ile yanıt bulmaya çalışacağız. Keyifli okumalar…

>>> Türkiye’nin F-35 programından çıkarılmış olması uzun vadede olumlu sonuçlar doğurabilecek bir adım. Neden?

STM Banner

Ülkelerin savunma teçhizatları ile ilgili bilgiler gizlidir. (S-400’de olduğu gibi) Yani, F-35’lerin faaliyet durumları, hangi sistemlerinin hangi sıklıkla ne gibi arızalar verdiği, filonuzun faaliyet oranı, arıza giderme süre ortalaması vb. askeri değeri olan bilgiler olup diğer ülke ve yabancı kurumlarla paylaşılması risklidir. Amerika maksimum seviyede yararlanmanız için (!) sizden F-35’lere ait tüm faaliyet bilgilerini ve elinizdeki yedek parça stok bilgilerini Global F-35 Lojistik sistemiyle paylaşmanızı şart koşar. Mühimmatınızın faaliyet oranından yedek parça ihtiyacına kadar olan tüm bilgilerini ABD ile paylaşmanız demek; ‘al bu bilgilerimi 3. ülkelerle her ne şekilde istiyorsan öyle paylaş’ demektir. Örnek: ABD, F-35 konuşlanan üslerdeki faaliyet oranlarınızı X ülkesine vererek, zayıf olan üssünüz tarafından ülkenize nasıl saldıracağını tarif edebilir.  Peki, ABD ne diyor? “eğer bu bilgileri paylaşmazsan yedek parçadan mahrum kalırsın.”

Olaya ticari açıdan bakalım bir de; ABD F-35’lerin parça faaliyetini bildiği sürece sizi daha kalitesiz yedek parça ile besleyerek daha fazla yedek parça satabilir.

F-35’lerin askeri olarak faal olmasını sağlayan kendisine ait bir lojistik zinciri var. Bu lojistik zincirinde F-35’lerin uçmasını sağlayan yedek parçaların üretimi, tedariki, depolanması ve gerekli yerlere iletilmesi gibi ana faaliyetler mevcut.

İkinci nedene gelelim. 2. nedeni anlayabilmek için önce F-35 lojistik sistemini (bkz: global supply chain) anlamak lazım. Bu sistemi tabiiki de ABD takip ediyor. F-35’in lojistik ağı 4 farklı depolama sisteminden oluşuyor. Bu ağ içinde 1. önemli basamak Global Spares Package (toptan parça stoğu).

Global Spares Package dediğimiz kavramı ana depo, asıl parça havuzu gibi düşünebilirsiniz. Dünyadaki tüm F-35’ler için gerekli yedek parçaların sisteme ilk girdiği nokta burası. Ana depoların asıl amacı sisteme giren yedek parçaları F-35 kullanıcılarından toplanan bilgilere göre sisteme dağıtmak. Türkiye açısından çok sakıncalı olan yön ise ana deponun ülkemizde kurulmasının anlamsız olması. Eğer parça F-35 üzerinde takılı değilse doğrudan ABD’nin malı. Yani deponuzda olan parçayı doğrudan satın alamıyorsunuz, sadece SATIN ALMA HAKKINA erişebiliyorsunuz. Size elinizdeki F-35 filosuyla ve planladığınız görevlere göre parça alma hakkı veriliyor. Yani tanımladığınız görev ABD’nin onay vermediği bir durumsa (x ülkesine çıkarma yapmak) parça alamazsınız.

İlk 2 maddede belirttiğim yedek parçadan kaynaklı sorunlar, F-35’lere tanımlanan görevlerin (her bir görev tanımlama bir fonksiyondan oluşuyor. Yani kalkış 1 fonksiyon. Hedef al 1 görev. Kalk koordinasyonu belirle hedef al vur 4 fonksiyon) performans sınırının çok altında kalmasına neden oluyor. Yapılan testler (Mayıs 2018- Kasım 2018) incelendiğinde bir F-35’in bir görevi emniyetle tamamlaması için belirlenen standart %75 ama gerçekte bu oran %52. Tüm görevleri tamamlaması için belirlenen standart %60 ama bu oran da %27’de kaldı. Government Accountability Office bu sonuçların nedenini lojistik sistemin zayıflığından kaynaklı olduğunu belirtiyor.

Amerikan Savunma Bakanlığı’nın yedek parçalar üzerindeki kontrolü ise %0. ABD, sadece 2018 yılında yedek parçaya 1.9 milyar$ harcadı. Ancak Savunma Bakanlığı, parçaların kaydını doğru düzgün tutmadı, parçaların aktif olarak nerelerde olduğu izlenmedi, hangi parçadan kaç tane alındığını kaydetmedi, yedek parça maliyetlerinin ne kadar olduğunu da kaydetmedi. ABD, Bakanlıktaki sorumlu kişiler hakkında da yaptırım kararı aldı.

Ve son olarak, Su-57 konusuna da değineceğim.  F-35 programından çıkarılmamızdan sonra etraf “O zaman Su-57 alalım” kitlesiyle doldu. Sözüm malum kitleye, kasaba gidip ‘kuzu kıyma mı alsam kuşbaşı mı alsam?’ gibi bir mesele değil bu. Askeri teçhizat gibi mühim bir konuda “bu olmadıysa o zaman şu olsun” gibi bir düşünce yapısı ne kadar sağlıklı? Size Saddam’ı hatırlatmak isterim. ABD, Irak ordusuna uçak vermeyince Saddam Fransa’dan Mirage aldı. Sonra? İran F-14 ile Irak’ı yerle bir etti.

Hiç gitmeyenlere tavsiyem; Iran’a gidin. Zamanında Amerikan hurdalarını stokladı. ABD, ambargo başlatınca Rus uçakları gelene kadar uçak kaldıramadılar. Rus uçakları gelince ambargo şartları kat kat arttı. Bir zamanlar istediği yeri bombalayan Irak nerede?

Mesele sadece silah almak değil, bu durumlar politikanızı ne kadar stratejik yönetebildiğinize bakar.


Yazar: Kübra KULAKSIZ     Kaynak: SavunmaSanayiST.com

  Sarsılmaz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu